1 Haziran 2017 Perşembe

BELKİ BİR GÜN UÇARIZ - AYLİN BALBOA

"O ağacın altında uzanmaya devam ettim. Yıldızlar aslında nedir size söyleyeyim: Yıldızlar, acıdan delirmiş insanların gökyüzüne sıktıkları kurşunların açtığı deliklerdir. Bilim adamları sürekli yenilerini keşfettiklerini söylüyorlar. Bunda şaşılacak bir şey yok. Yukarısı bir gün dümdüz olacak.
Şehir içinde dünya turu, kalbin içinde kapı zili, aklın içinde sergüzeştler... Kutu gibi evler, ebesinin örekesine çıkan sokaklar, yeteri kadar ölmüş insanlar. Dünya yalan, hatta adaletin bu mu ulan? Benim abim şampiyon!

'Hayat, kitapta durduğu gibi dursaydı be Allah'ım'



Tüm yazılarıma, uzun zaman oldu ile başlamak gibi bir huy edindim sanırım. Yirmi dört saat bir insana neden yetmez ki? Yaş ilerledikçe en fakir olduğumuz konu zaman olmuyor mu? Sorumluluklarımız arttıkça, vakit yoksunu olduk gibi bir hayat. Umarım siz iyisinizdir!

Kitaba gelirsek, okuduğum en ilginç kalemlerden. Şöyle ki, zihninizi düşünün ki bunu düşünürken bile aynı anda o kadar çok şey düşünüyorsunuz ki... Kitap da tam bu tadı veriyor size. Bir kafa karışıklığını okuyorsunuz. Aynı anda akla hücum eden bir çok fikri o kadar lezzetli sunmuş ki size. Yabancı gelmiyor, kendi aklınızın içini buluyorsunuz kitap da. Karmakarışık zihninizi, uğradığınız ihanetleri, hayal kırıklıklarını, kayıplarınızı, acılarınızı, sevdiklerinizi, özlediklerinizi, tarif edemediğiniz neredeyse her şeyi!

"Etrafım, içi ağrıyan insanlarla dolu.
...
İnsan vücudu tatile giderken ne bulursanız tıkıştırdığınız bir bavul gibi. Bir kere açarsanız bir daha katiyen aynı şeyleri içinize sığdıramıyorsunuz. Benimde bu tamirat işlemi sonucunda,bütün organlarımı hatırladığım kadarıyla yerlerine yerleştirdikten sonra bir parçam dışarıda kaldı. Artık kalbimi dandik bir pazar poşetinde taşıyorum. Ziyanı yok, hiç olmazsa bornozdan kurtuldum.
Hem kalbimin dışarıda kalması bence iyi oldu. Her dakika pıt pıt pıt... Yoruyor."

Önce kayıplardan başlayalım mı kurcalamaya aklımızı? En büyük kaybınız ne oldu hayatta? Bir eşya, bir şans yada bir aşk? Peki bir insanı kaybetmek? Soyut değilde somut bir kayıptan bahsetsem ya? Sevdiğiniz bir insanın ölümü ardından da gerçekten diğer tüm şeylere gerçek anlamda bir kayıp diyebilir misiniz?

"Belki düşünmüşümdür, unutuyor insan tabii. İnsan her şeyi unutuyor. Daha önce kimsenin ölümünü görmemiş, canının bazı parçalarını gömmemiş gibi yaşayıp gidiyor.Sonra bir şey oluyor. Sonra işte illa bir şey oluyor.
...
Yok sayınca yok oluyor çok şey, her şey değil. Gözlerimi kapatınca kör olabiliyorum aslında. Ama karanlığı gördüğümü varsayıyorum bu sefer de, görmemeyi gururuma yediremiyorum. Tuhaf yani."

Çoğu kayıplarımızı inatla yok sayıyoruz, soyut olanları yani. Somut kayıplar daima zaten karışık olan zihnimizi karmalaştırmakta. Hayal kırıklıklarımızla dolu ihanetleri içimize ata ata gülerek yaşıyoruz bu hayatı, diğerlerine göre iyiyiz. Diğerleri en ufak acımızı görse "zamanla geçer" ile başlayan teselli cümlelerine başlıyor. Zaman sahi kime göre?

"Sayılar benim için bir şey ifade etmiyor. Az önce olmasıyla on sene önce olması arasında bazen hiçbir fark olmuyor. Çünkü bilirsiniz, takvimlere bakarak tayin edilen zaman sadece buz gibi bir matematiktir. Oysa özlemekler sayılmaz. Özlemekler bilhassa yalnız kaldığınızda gelir suratınıza kürekle vurur."

Özlemek... Bakın her insan daima özler, bir nesneyi, bir hatırayı en çok da bir başka insanı! Sen birini özlersin, ama o birinin özlediği daima senden başka biri vardır -bazen-. Özlemek de sevmek gibi günümüzde, sevdiğiniz insanın sizi sevmesi kadar zor, özlediğiniz insanın sizi özlemesi...

"Seni merak ettim, dedi. Şaşılacak şey değil. Sizi seven bir adam, merak eder.
...
Yemek yiyor musun, dedi. Sizi seven bir adamla sevmeyen bir adamın soruları arasında fark vardır. Bu soruyu en son ne zaman duydum? Hatırlayamamak ne fena.
...
Sormasa anlatmam. Sordu, yine de anlatmadım. Kaybettiklerimi duyunca kendini kötü hisseder çünkü. Sizi seven bir adamın başka bir farkı da budur. Siz kaybettikçe o eksilir. Eksilmesini istemedim, gerek yok."

Ne tuhaf değil mi çok seviliyorsunuz, ama hiçbir şey hissedemiyorsunuz. Sevildiğiniz kadar sevemiyorsunuz ki yük dahi olmaya çekiniyorsunuz size atan o kalpte. Peki ama neden aklında dahi yer edinemediğiniz insanlar için atan yüreğinizdeki bu problemi çözemiyorsunuz? Nereye kadar seveceğiz, sevilmediğimiz yürekleri?

"Konu bitti. Bir dizle ilgili konuşulabilecek her şeyi konuşmuştuk. O önce sorarsa dağılırım, yıkılırım, yerlere çakılırım diye hızlı davrandım ve 'Sen nasılsın anlatsana biraz.' dedim. İyi olmasını hem canımın içinden istiyor, hem de iyiyse Allah da onun belasını versin diyordum. Bu duyguyu tanırsınız. Çok aşıkken terk edilen herkesin aşağı yukarı hissettiği şey. İyiyim işte, dedi. Sevinç ve öfke yanımdan halay çekerek geçti. Demek benden ayrılınınca iyi olunuyordu. Keşke ben de ondan değil de benden ayrılsaydım. Belki daha kolay olurdu."


Terk edilirken de zamanla geçecek cümlesine hiç maruz kaldınız mı bilmiyorum ama, çokbilmiş diğer insanlar yetmiyormuş gibi can bildiğiniz insanın canınızı yakıp üstüne, kendinden bu kadar emin, bu tavsiyeleri vermesi, hangi kelimeyle daha iyi ifade edilir bilmiyorum. Lütfen zihnimdeki bu boşluğu siz tamamlayın, ben karmakarışıklıkta fazlaca kayboldum sanırım.

"İstisnasız herkes bana zamanla geçeceğini söylüyordu. Bütün dünya 'zamanla geçer' parantezine alınmıştı sanki. Oysa ben zamana güvenmem, ne bok yiyeceği hiç belli olmaz.
Bana göre yaşanabilecek en güzel günler geçmişte, insanlara göre ise gelecekteydi. Hangisinin doğru olduğunu bilmiyordum. Bildiğim kesin olan tek şey vardı, o da o günlerin şimdiki zamanda olmadığıydı."

Aklımız diyorum, çok karışık. Fark ettiğimizden daha fazlasını düşünüyoruz, zihin uyumuyor, yorulmuyor bir insanı sevdiği kadar. Tüm karmaşıklıkların arasında en büyük dikkati uğradığımız ihanetler alıyor. Sevdiklerimiz tarafından terk edilmekte ihanettir, zamana bırakılmak da. Biz yokluğa değil de daha çok zamana terk edildik, evet sende dahil. Bu hayatta kalbi kırık olmayan kimse kalmadı, bu konuda gerçekçi olalım. Açın gözlerinizi, karanlığı gördüğünüze eminim, ama ihtiyacımız olan aydınlık! Zamanla geçmesin, zamanı geçelim. Çaresizlik mi diyorsunuz? Bizim en büyük çaresizliğimiz, aklımızın hala başımızda olması.

"Makyaj masama geçtim. Fırçalar ve boyalar vasıtasıyla yüzüme mutluluğun resmini çizmeye çalıştım.
Bir şeye benzemedi tabii. Kapatıcılarla sivilceleri kırışıklıkları falan hallediyorsunuz ama mutsuzluk öyle kolay örtülmüyor. N'apalım. Zamanla geçer."

İyi Geceler. Herkes birini mutlaka "uzakta sevmiştir". Akıl karmaşanızda, artık, kaybolmamanız dileğiyle...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder