Allah'a Emanet Ol - Kahraman Tazeoğlu
"Allah'a emanet edilmek, Yaradan'ın rahmet yağmuruna şemsiyesiz bırakılmak, onun vereceği derde de, kedere de, ihlasa da, sınava da, huzura da layık olunabilecek sıfatta olmak demekti. Biri sende bu sıfatı görebilmişse, sen o sıfatta görülmüş olmanın hakkını vereceksin, tefekkür edeceksin, Rabb'ine teslim olacaksın. Biri seni Allah'a emanet etmişse seni görmeden ölmez. Biri seni Allah'a emanet etmişse kimse seni çalamaz. Bir insanın emanet edileceği en güvenli yer arşıaladır. Biri Allah'a emanet edildiğinde eksiksiz ve bozulmadan, bırakıldığı gibi geri alınır. Zeynep, giderken onu inandığı güce emanet etmişti. Furkan'ı hayatta tutan şey de işte bu oldu."
İyi akşamlar/ İyi günler! Bu ara sık yazar oldum değil mi? Bence de uzun uzun aralar vermemeliyim. Ama son zamanlarda yazdıklarımın kitaptan çok kitapla kesişen ortak düşüncelerim yada bana hissettirdikleri hakkında olduğunu fark ettim. Yazılarıma kendimden daha fazla şey katmışım, son zamanlarda ki ruh halimden olsa gerek. Bugün gelin kitap hakkında konuşalım!
"... ama vazgeçmeyeceğimi bil.
Biz, boynumuz vurulsa 'Vardır bunda da bir hayır'
diyecek kadar bağlıyız Rabbimize.
Bana vazgeçmekten bahsetme."
Kapağı açtığınızda bu satırlarla karşılaşıyorsunuz ilk olarak ve hikayemizin kahramanları olan Zeynep ile Furkan'la ise yazarın bir gümüşçüye girdiğinde karşısına çıkan bir çerçevedeki "Allah'a emanet ol." cümlesinin sebebini sorgulaması ile tanışıyorsunuz.
"Bir insanın hafızasından en son silinen şey sevdiği insanın sesi olurmuş. Bu yüzden hep sesli söylemeni istedim beni sevdiğini. Sende sesimi unutma benim. Bir gün bir yerde göz göze gelirsek ve ben başımı öne eğip sessizce yanından geçip gidersem bil ki hala seviyorumdur."
Furkan ve Zeynep'ten evvel ailelerinin yolları kesişmiş, iki akrabadan daha yakın aile dostu olmuşlar. İki aileninde ortak acısı evlat sahibi olamamalarıymış ve günün birinde tüp bebek yöntemi ile Furkan ve Zeynep gelmiş dünyaya. Kardeş gibi büyümüşler, aynı okula gitmişler, aynı oyunları oynamışlar, Ergenlik çağına doğru, Zeynep, Furkan için kardeşten öte aşk olmuş.
"Acıları bile görmezden gelebilecek kadar iyimser biriyken, iyilikleri bile fark etmeyecek kadar kötümser birine nasıl dönüştüm ben?
...
Çok bilince insan daha da hüzünlü oluyor."
Furkan Zeynep'e aşık olur ve o çerçevedeki yazıya sebep olan hikaye burada başlar. Aşkının karşılığını yıllar sonra bulan, yıllarca bir gölge gibi takip edip Zeynep'i koruyup kollayan Furkan'ı ise, en az onun kadar onu sevdiğinden emin olduğu Zeynep'in zamansız ve sebepsiz terk edişi yıkar.
"Peki, insan neden bir anda cayardı sevmekten; ortada hiçbir sebep yokken?"
...
"Şimdi bildiğimi sandıklarından daha fazlasını biliyorum. Mesela senin adına bildiklerim... Bana git desen yolumu bulamamamdan korkacaktın, kal desen kendi yolunu kaybedecektin. Bunu biliyorum mesela... Yıkılmalarına dayanacak gücün kalmayalı beri hayal kurmayı bıraktığını, hayatı ilerlemek olarak değil geride bırakmak olarak gördüğünü, dün ne yediğini bile hatırlamadığın bir hayattan zevk almaya çalıştığını, aşık olduğunu ama aşık kalamadığını, eskiye oranla daha az mutsuz olduğunu ama tam bir mutluluk yaşayamadığını... Bunları biliyorum senin adına..."
Zeynep'in gidişi ardından evlendiğini de duyan Furkan için hayat anlamsızlaşır ve yolunu kaybeder, sebebini dahi bilmediği bir acıya sürüklenmiştir. Bir gün perişan halde gümüşçü dükkanına geldiğinde kapı altından atılan bir not bulur, Zeynep'tendir. Kağıtta tek bir şey yazar, "Allah'a emanet ol." Ve tek bir cümle hayatta kalma sebebi, tek bir kadına ait olan kalbi ise daim olmuştur.
"Ah kaderim! Bu dünyada başkalarının kendisini benden daha iyi sevemeyeceğini söyleyip başkasına gittiğini görmek de varmış..."
Şiir gibi seven bir adamın defterinde yaşamış Zeynep bir süre. Yıllar sonra beklenmedik bir anda, beklenmedik bir yerde, beklenmedik bir şekilde hayat ikisini tekrar karşılaştırmış. Sizce ne olmuştur? Sebep nedir? Bir insan çok sevdiği birini neden terk eder, hiçbir şey söylemeden? Ve bir insan bir tek kişiyi nasıl bu kadar güzel sever? Kitap anlattıklarımdan daha fazlası. Cevapları merak ettiyseniz, bu zamanda böyle bir aşkın samimiyetini sorgulamak isterseniz, kitap size yürekten tavsiyemdir.
"Veda etme yüceliğini gösteremeyenler, ihanet etme alçaklığına düşer."
Günümüzün hastalığı samimiyetsizlik ve sevgisizlik bana göre. İnsan olarak, en çok sevgiyle besleniyoruz. Genelde büyük suç işleyen insanlara baktığımızda hep bir yerde sevgi eksikliğine sahip olduğunu fark ettiniz mi? Samimiyetsizlik ve sevgisizlik sizden sandığınızdan dana fazla şey eksiltir, en başta insanlığınızı. Sevin dostlar, güzel sevin, kaybınızı bir başkasının varlığında aramadan sevin, samimiyetle sevin, pişman olmadan sevin. Bende elimden geldiğince, eksikçe de olsa, güzel sevdim, tek bir an pişman olmadan. Yarın keşke dememek için bu gün sevdiğinizi hissettirmekten kaçınmayın, samimiyet kayıp da olsa en değerli kapıların anahtarı olabilir. Samimiyetle ve sevgiyle kalın. Hoşçakalın!
"Olsun. Pişman değilim.
Belki onda bir şiir olamadım ama en sevdiğim şairin elini tuttum."
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder