20 Haziran 2015 Cumartesi

BANA SENİ SEVİYORUM DEME HİSSETTİR

--

MİRAÇ ÇAĞRI AKTAŞ

"Sen benim kalbimin kafası güzel halisin..."


"Sevmekten daha önemli şeyler vardır. Hissettirmek gibi koklayarak öpmek gibi. Bazen sevilmekten çok varlığını hissetmek isteriz. Varlığını hissedemediğiniz birini sevemezsiniz. Kadınlar sevildiğini duymaktan çok hissetmek ister. Sevdiği adamın sevgisini hisseden kadından daha güzeli yoktur. Sevdiği kadına sevgisini hissettiren erkeğin aşkına doyum olmaz. Ben bu kitapta kendimi sana hissettirmeye geldim. Ben sevdikçe hissettirdim, sen hissettikçe gittin. Oysa sen benim kalbimin kafası güzel haliydin. Ve o gün öyle bir gittin ki, ben o günden sonra kendimi hissetmedim. Ve o kalple seni sevdim... Varlığını hissedemediğiniz birini sevemezsiniz..."

Merhaba, yaz geldi ve tabi ki Ramazan.. Uzun günlerde zamanı değerlendirmek için en iyi şeylerden biride tabi ki kitaplar, ne dersiniz?

Sizi bilmem ama ben bi kitapçıya gidip de 1 saatten aşağı hiç çıkamadım. Beni kitapçıya götürmeyin arkadaşlar. Şiirleri çok severim, kendimce karalarım da bir şeyler hatta. Geçen hafta kitapçıya gittiğimde (ki kitap almak için değil, arkadaşıma yollamak için mektup ve zarf almaya gitmiştim) gözüme takıldı bu kitap. Dedim ya şiirleri seviyorum, öyle her yazarı okumam, belli yazarlar vardır takip ettiğim onlar ne yazarsa aldığım. Neyse ne diyordum? (iftardan sonra tok karnına yazınca her şeyi diyesim geliyor kk) Kitabın ismi, beni içine aldı adeta. Hayatımız boyunca defalarca duyduk bu cümleyi ; "Seni Seviyorum." Peki kaç tanesini yürekten, gerçekten, hissettiniz? 

"Tam bir ironi değil mi hayat? İnsan olarak kelimeleri basitleştirmekte üzerimize yok. Peki hisler bunun neresinde?" diye düşünürken ben bir delilik yapıp bana çok yabancı olan bu kitabı aldım. İyi ki...

Yazar kitabı annesine hitap etmiş, başlangıç çok güzel;

"Annelerin ölümsüz olduğu bir gezegende
Yeniden doğmak istiyorum.
Melekler ölümsüzdür..."

Belli bir hikaye yok kitapta. Yazarın hayat tecrübelerini hislerinden dinliyorsunuz adeta. Hayattaki tüm mutluluklarının, hüzünlerinin hikayesi gizli cümlelerinde. Ve kendinizi bulduğunuz bir çok cümle var içinde...

"Hak etmeyen insanların üzerine kurulan hayallerin hiç bir kabahati yok. Hata bizde. Bazen o kadar gerçekçi geliyorlar ki onlara inanmış halde buluyoruz kendimizi."

Yalnızlık Allah'a mahsustur. Eğer yalnız hissediyorsan sorun yalnız olman değil seni yalnızmışsın gibi gösteren insanlardadır. Bu benim öğrendiğim ilk hayat tecrübelerimden biridir. Bu yüzden dostumu düşmanımı ben seçerim. Seçimlerimle daha mutlu oldum, herkese tavsiye ediyorum. :)

"Zor zamanlarınızda sizi yalnız bırakan insanları affetmeyin. Çünkü en zor anında yanında acını paylaşmayanın, mutluluğuna ortak olmasına gerek yok."

Daha önce hiç bir kitabın altına bu kadar çok çizmemiştim, hepsini paylaşmak istiyorum ama bu kitabın PDF'sini yayınlamakla aynı şey olucak gibi. Ayrıca kitabı almamda beni etkileyen diğer bir unsurda kesinlikle ayracı!!


Şirin şeyleri görünce almadan yapamıyorsam demek... :)

Kitabın tasarımını da ayrıca çok beğendim. Ama kitabın kendisi okuduğum en iyi kitaplardan biri, kesinlikle. Bu kitapta ne mi bulacaksınız; Aşkı, Acıyı, Hasreti, Hayatı, Yenilgiyi, İhaneti, Sadakati, İnsanı, KENDİNİ...

"Allah'a yapılan ibadetten sonra yapılacak
En düzel ibadet,
İçinde Allah aşkı barındıran bir kalbe ömrünü sunmaktır...
Soyadını feda etmektir...
Helali olmaktır..."


"Ve aşk, bana kaşıkla sunduğu mutluluğu kepçeyle geri almıştı.
Bir gün her şey biter. Biz bile bittik. Ne bitmeyecekti ki? İstediğin kadar çok sev, gidecek. Ucunda ölüm olduğu halde ölümsüzce davrandığımız bu dünyanın bile sonu gelecek."


"Ansızın gelen moral bozukluğu diye bir şey var, hiçbir cümleyle tarif edilemez. Canını sıkan, içini kurcalayan bir şeyler var, ama nedeni hakkında hiçbir fikrin yok..
..Birini seviyormuşsun gibi hissediyorsun. Oysa hayatında hiç kimse yok. Bir şarkı dinliyorsun, olmayan aşkın ızdırabını çekiyorsun. Yıllardır yalnızmışsın gibi..
..O kadar hissizleşmişsin ki artık
Zamanla acıyı bile hissetmemeye başlıyorsun."


"Keşkelerini kıs.
İyikilerini son ses aç.
İyikilerinle yaşa her anını."


Ve son olarak; İnsan olmanın tenle, ırkla, milliyetle, dinle hiçbir alakası yok. Vicdanın olması yeterlidir.

Hayatınızda sizi anlayan ve size değer veren insanlarla birlikte olmanız dileğiyle. Buruk bir mutlulukla bitirdiğim bu kitap herkese gönülden tavsiyemdir.

"Hayat sevdiğiniz insandan sevginizi saklayacağınız kadar uzun bir yol değil bence,
Beş dakikamızın garantisi yok, sarılmayı ertelemeyin."



8 Haziran 2015 Pazartesi


BAY MERCEDES-STEPHEN KING
BAKALIM BU OYUNDA KİM AV,KİM AVCI OLACAK?

BILL HODGES:
emekli polis
BRADY HARTSFIELD:
Bill Hodges'un asla çözemediği cinayetlerin faili.
Şimdi bir kez daha büyük bir oyunda karşı karşıyalar.

Dünyanın en çok satan yazarı Stephen King'den zamana karşı yarışan yüksek gerilimli bir roman.



Kitabın içeriği hakkında yorumlarıma başlamadan önce biraz kapağından bahsetmek istiyorum.Çünkü ön kapak o kadar anlamlı ve kitapla o kadar bağlantılı ki,kitabı okumaya ara verdiğim her seferde kapağa bakıp gerçekten çok iyi düşünülmüş dedim.
Arka kapağa gelecek olursak da; kitaba başlamadan okumama ve katilin Brady olduğu belirtilmesine rağmen katilin kim olduğunu bulmaya çalıştım.İnsan polisiye bir roman okurken doğal olarak herkesten şüpeleniyor :)...Ama bir dondurmacıdan kim şüpelenir ki?
Şimdi gelelim kitabımıza:
Yazarımız kitaba katliam gününü anlatarak başlıyor.Ve maceralar emekliliğinden sıkılmış bir dedektif olan Hodges'in evine gönderilen mektupla başlıyor.Katilin,yazdığı mektupla insanın içini ürperten, ne kadar soğukkanlı biri olduğunu hemen anlıyoruz ama durum sandığımız kadar basit değil.
Çoğu kişiye daha küçük birer çocukken Kurşun Botlar veriliyor ve hayatları boyunca onları giymek zorunda kalıyorlar.BU KURŞUN BOTLARIN ADI VİCDAN.Bende ondan yok,bu yüzden çoğunluğu oluşturan normal insanlardan çok daha yukarılarda uçuyorum. 
Brady (yani Mercedes'li Katil) Hodges'i kışkırtmak için onu bir internet sitesi altında konuşmaya davet ediyor "Dabbie'nin Mavi Şemsiyesi".Yukarıda da belittiğim gibi Hodges emekliliğinden sıkılmış,durur mu? Hele ki karşısında memuriyeti süresinde yakalayamadığı bir katil varken.
Bir de Jerome var,benim favori karakterim.Liseye giden,Hodges'a bahçe işlerinde yardımcı olan biri.Ama teknolojiyle arası iyi olduğundan Hodges'un katili bulmasında çok faydası dokunacak.
Kitabın ikinci yarısında;Jerome gibi Hodges'a yardımcı olan ve çok şaşırtıcı bir karaktere sahip olan,hiç beklemediğimiz zamanda bize vay dedirtecek bir karakter geliyor :Holly.
Polisiye severler bir yana çok da bu tarzda okumam diyenlerin bile bence severek okuyabileceği,çok zekice kurgulanarak yazımış bir roman.Ben çok beğendim,umarım sizlerde beğenmişsinizdir.
Şimdilik bu kadar...Kendinize güzel bakın :)



6 Haziran 2015 Cumartesi

VAZGEÇTİM - Kahraman Tazeoğlu

"İnsan sebepsiz yere terk eder mi sevdiğini?"




"Aklı ve mantığı ele geçiren, aynı zamanda akla ve mantığa sığmayan bir duygunun içindeyim. Geriye bakarak gitmeye çalışıyorum. Kırk bir umut taşıyorum. Aklım sende kala kala senden gidiyorum. İnsan yarısında terk ettiği filmin sonunu merak eder mi? Ediyorum.
Tüm yelkenlerim yırtılmış ama ben hala rüzgardan medet umuyorum..."



Mevsim artık Haziran, toprak canlandı tazecik meyveler doldurdu rafları, Peki kalbinizden ne haber? Aşk da canlandı mı yaz güneşinde?

Belki destansı bir aşk olmayacak ama aşkın en güzel/acı halini göreceksiniz bu kitapta, belki de kendinizi bulacaksınız; Çünkü hikaye fazlasıyla bizden...

Hikaye bize şu sözlerle giriş yapıyor;

"Gülün nasıl koktuğu değil, sizin nasıl kokladığınızdır farkı yaratan. Bu yüzden herkes başka sever. Ve herkes başka türlü teslim olur aşka... Aşk seni vurabilecek bir silahı, seni vurmayacağına inandığın birine tereddütsüz vermektir. Sessizce gitmeyi seçer kimi... Yarinin gözleri uğruna, yarinin gözlerinden vazgeçer. Bazı hikayeler sözlerle değil, gözlerle yazılır. Aşk, vazgeçmek olur..."

"Aslında bakarsanız aşk diye bir şey de yoktur; ta ki onu bulana kadar..."

Mehmet daha 10 yaşındaydı Feza doğduğunda. Aile dostlarıydı Feza'nın ailesi, Mehmet'in babası Arif Bey oldukça zengin ve hayatını kurtaran Saadettin Beyle oldukça iyi arkadaşlar. Arif Bey işi gereği sürekli seyahat eden bir adam, Almanya - Türkiye arasında. Vesselam Feza yanında büyüdü Mehmet'in, Feza "Mali Mali" diye dolanırdı Mehmet'in peşinde. Derken Arif Bey rahatsızlanınca işin başına Mehmet geçti ve Almanya'ya iş için yerleşti. Yıllar geçti, Feza genç bir kız oldu, Ankara'da okuyordu üniversiteyi. O sıralar Arif Bey'in vefatıyla Mehmet evine gelmişti. Acısının içinde kaybolduğu sırada penceren yaşlı bir teyzeye yardım eden bir kız gördü, nasılda güzel gülüyordu. Ve o kız daha sonra kendi apartmanlarına doğru gelmeye başladı, Mehmet anlamıştı; O kız Feza'ydı. Mehmet'i onca acı içinde bulabilen ve gülümsemesini sağlayan o kız Feza'ydı. Böyle başladı Mehmet'in aşkı...

Peki ya Feza ne düşünüyordu sizce? Feza için Mali bir aileydi, Feza'nın iki annesi iki babası bir de abisi vardı, Mali... Feza sadece Koray'ı seviyordu. Koray ise Feza'yı... İlk tanışmaları oldukça komik bir hikaye aslında (okuyunca öğreniceksiniiiz :)).

"Koray'ın ona anahtar kolyesini verdiğinde söylediğini hatırladı;
-Teşekkür ederim Koray. Bunu seve seve taşırım ama sana açıkça sormam gerek. Ben bunu takınca, şimdi biz sevgili mi olduk?
-Şimdi olmadık Feza. Biz zaten öyle doğduk. Sen buna inanana kadar bekleyeceğim."

Feza artık üniversiteden mezun olmuştu, Koray'la evlilik kararı almışlardı ve Koray da yakın zaman İstanbul'a gelecekti. Ailesine bu durumu açıklamadan önce ailesinin onu Mehmet'le evlendirme kararı olduğunu öğrendi. Ama Mehmet Feza'nın mutluluğu için kendi mutluluğundan vazgeçti, aşkı için aşkının gitmesine izin verdi.

"Sen beni bana gösteren en acımasız güzelliksin. Gözlerine düşmüşüm bir kere, öyle hemen kalkıp gidemem. Gözlerinden başka sana giden yol da bilmem ben. O gözlere koca bir dünyayı sığdırdım. Sonunda kaybetmek olsa bile ilk adımı atmışım. Benimle kaybetmeye de var mısın?"

"...Bana sunduklarınla yok işim; bana yeten sadece sensin."

Koray İstanbul'daydı. Aileler tanışmıştı, her şey yolunda derken nişanlarından önce Koray kanser olduğunu öğrendi. Bu acıyı biricik sevdiğine yaşatamazdı, Bir gece ortadan kayboldu...

"Tek başıma doğmadım
Ama yalnız öleceğim."

Peki ya aslında Koray'ın teşhisi yanlışsa? Ya Mehmet? Onların hikayelerinin sonu nasıl oldu dersiniz?

"Bir gün kendinden nefret edersen bana gel. Seni sana yeniden sevdirebilirim. İnşallah gelirsin. Dilinde umudu diri tutan bir 'inşallah'ı olmalı insanın."
"Aşkta kalbini kıracak kişiyi kendisi seçer insan, bir çuval pirincin içinde duran tek bir beyaz taşı bulmak kadar zor olsa da aşk..."

Ve son olarak yürekten inandığım bir alıntı yapmak istiyorum;

"Bazen geç kalmaktır aşk... Ben sana geç kalmışım biraz! Yarım bir hikaye bizimkisi... Başı eksik, sonu olmayan, ortası sen'li ben'li..."

-Hepimiz bir gün öleceğiz, siz aşkı unutmayın. Herkese keyifli okumalar!! :)

5 Haziran 2015 Cuma







ALİ VE NİNO - Yusuf Vezir Çemenzeminli

                                                                                                                                                              

"Ali ve Nino; LeyLa ile Mecnun, Romeo ve Juliet ya da Dr. Jivago gibi sarsıcı bir aşk hikayesi...
Çevirisi Amerika'da yayınlandığında hakkında "Erich Segal'in Aşk Hikayesi'ni gölgede bırakabilecek bir eser" diye yazılmıştı. Azerbeycan Türkü Müslüman bir aristokrat genç olan Ali Han ile Gürcü Hristiyan bir prenses ola Nino'nun aşkının hikayesi, 1917-1918 yıllarında Bakü'de, 70 yıl sürecek Bolşevik işgalinin arifesinde geçiyor. 

Gelenekle modernliği, Doğu ile Batı'yı, İslam ve Hristiyanlığı aşk adına ortak bir zeminde buluşturma çabasıyla, aslında bütün zamanları ve bütün kültürleri ilgilendiriyor..."



Uzun bir zaman oldu evet, ama ne yazık ki hayat hep meşgul değil mi? O zaman, hadi şimdi bu kitabın hikayesine hep birlikte göz atalım;

Kulağa her zaman imkansız gelir değil mi farklı dinlerin aşkla buluşması? Dünya yüzeyinde o kadar fazla insan var ki farklı kültürleri/hayatı yaşayan,sen daha kendi kardeşinle anlaşamazken, farklı din, farklı dil, farklı kültürden bir insanla bir ömür yaşamak mümkün mü sizce? Bu kitap size "Neden olmasın?" dedirtecek belki de...

Ali ve Nino aynı liseye gidiyorlardı ve Ali'ye göre dünyadaki en güzel kız Nino'ydu ve başkası olamazdı. Dünyada her şey değişebilirdi ama Ali için Nino her zaman "Dünya'nın en güzel kızı" idi.

Azerbaycan'da petrol bulunduktan sonra Bakü, Batı devletleri tarafınca Doğu kültürünü unutturmaya ve batılılaştırılmaya çalışılmış. Hikaye tamda bu olaylar sırasında geçiyor. Ali Bakü'nün soylu ve köklü ailelerinden birinin oğlu ve Nino Çar'ın kızı, yani bir prenses, ve bu iki genç birbirine deli gibi aşık. 

Ve onları bekleyen sayısız engel. Ailelerinden evlenme iznini alıyorlar almasına (ki o da pek kolay değil idi) ama karşılarına kültürel bir engel çıkıyor bu defada. Ali, Nino'yu düğünden önce kaçıran yakın arkadaşını öldürüyor ( O zaman ki Azeri kültüründe İran esintisi görüyoruz.). Ali bir suçlu ve kaçak durumuna düşüyor. Ama aşk bu ya, Nino Ali'yle evleniyor ve insanlar olayı unutana kadar kaçak hayatı sürüyorlar. Derken savaş patlak veriyor ve o telaş içinde evlerine geri dönüyorlar. Mutlulukları ise Ali'nin savaşa katılmasına kadar çeşitli kültürel engellere/çatışmalara rağmen aşkla doluyor. Peki savaş sırasında bu iki aşığa neler oluyor dersiniz? Onların aşkını merak ediyorsanız bu kitabı hiç düşünmeden okuyun derim... :)
(Aslında şuanda bu yazıyı yazmak o kadar zor ki, her şeyi anlatmak istiyorum ama fazla spoi vermektende kaçınmam gerek.)

Ve size merak uyandıran bir alıntı yapmak istiyorum;

"...Mekteplerimizi, ana dilimizi, hastanelerimizi ve özgürlüğümüzü düşündüklerini biliyorum. Bu kötü bir şey de değil. Fakat içinde gereksiz şeyler öğretilecekse mektep neye yarar? Vücudu tedavi edip ruhu bir kenara bırakan hastanenin kime ne faydası dokunacak? Ruhumuz Tanrı'ya doğru yükselmeye can atmaktadır. Şu bir gerçek ki her halk kendi Tanrı'sının olduğunu düşünüyor.Ama ben bütün peygamberlerin sesiyle vahiylerini ulaştıran tek Tanrı'ya inanıyorum. Bu nedenle ben İsa'ya da, Musa'ya da, Konfüçyüs'e de, Buda'ya da, Muhammed'e de inanıyorum. Hepimizi bir tek Tanrı yaratmıştır ve hepimiz Bab'dan geçerek yine O'nun yanına döneceğiz. Bütün bunları halka anlatmamız gerekiyor. Halka şunuda anlatmamız gerekiyor ki NE SİYAH VARDIR, NE DE BEYAZ. ÇÜNKÜ SİYAHTA BEYAZ, BEYAZDA İSE SİYAH BULUNUR. Bu yüzden şunu tavsiye edebilirim; ÖYLE İŞLER YAPALIM Kİ YERYÜZÜNDE KİMSE ZARAR GÖRMESİN . ÇÜNKÜ HER BİR İNSANDA BİZDEN BİR ZERRE, BİZDE DE HER BİR İNSANDAN BİR ZERRE VARDIR..."

-Kitap dönemin siyasi ve kültürel olaylarını da hikayeleştirmiş olup, Azerbaycan'nın milli romanıdır. Ayrıca bu günlerde filmi çekiliyor diye duydum. Yazarı hakkında ise bir muamma mevcuttur, kimi baskılarında "Kurban Said" yazmaktadır.-

Ve son olarak kendi düşüncelerimi söylemek istiyorum; Bana göre aşk kalple ilgilidir. Ve onu din/dil/kültür kalıbına sokmaya çabalamak boşadır. Eğer seviyorsanız birini kalbinizde, gözünüz dünyayı görmez ondan öte. Eğer mutlu olmak istiyorsanız, kalbinizle bir insanın kalbini sevin.

Umarım sizde birinde "Nino" olursunuz...

-Eğer sizinde buna benzar bir aşk hikayeniz varsa lütfen bizimle paylaşın!! Sonuna kadar geldiğiniz için sonsuz teşekkürlerim!!