26 Nisan 2015 Pazar


1984 - GEORGE ORWELL











"Parti'nin dünya görüşü, onu hiç anlamayan insanlara çok kolay dayatılıyordu. (...) Her şeyi yutuyorlar ve hiçbir zarar görmüyorlardı çünkü tıpkı bir mısır tanesinin bir kuşun bedeninden sindirilmeden geçip gitmesi gibi, yuttuklarından geriye bir şey kalmıyordu."






Bir dünya düşünün; Hiçbir kuralın olmadığı ama canınızın istediğini yaptığınız an cezalandırıldığınız, her şeyin özgür olduğu ama istediğinizi düşündüğünüz an ortadan kaldırıldığınız, yaşadığınız andan beş dakika öncesinde olanlardan dahi emin olamadığınız geçmişin her an değiştiği, yaşadığınız her anın izlendiği ve baktığınız her yerde "BÜYÜK BİRADER'İN GÖZÜ ÜSTÜNDE" yazan posterleri gördüğünüzü... Düşünmesi zor değil mi? Bir de öyle bir yerde yaşadığınızı düşünün? ... Yazar, hayal gücünü zorlayan ütopik bir roman sunuyor bizlere.

Roman Winston Smith'in penceresinden giriş yapıyor bu dünyaya.  Burada tüm insanlar eşit ve kural olmaksızın yaşıyorlar. Bay ve Bayan ayrımı yok, herkes birbiri için yoldaş. Tarih kitapları ise Büyük Birader ne derse o... Çünkü Büyük Birader bu halkın kurtarıcısı. Her yerde Tele-ekran denilen alıcılar var, Bunu kapatmak mümkün değil; Her an her yerde izlendiğiniz her dediğinizin dinlendiği ve Büyük Birader'in  isteklerine göre yayın yapan cihazlar... Bu ülkede en büyük suç ise "Düşünce Suçu". Eğer size dayatılandan farklı bir şey düşünüyorsanız Düşünce Polisleri tarafından hiç varolmamışçasına yok edilirsiniz; ardınızda sizi hatırlayan kimse kalmaz, yokoluşunuzu umursayan tek bir insan bulamazsınız, size sanki siz hiç yokmuşsunuz gibi davranırlar. Tıpkı geçmişin her an yeniden yazıldığı gibi... Geçmiş o günün, o anın çıkarına göre sürekli yeniden yazılıyor burada. Parti'nin sloganı ise;
SAVAŞ BARIŞTIR.
ÖZGÜRLÜK KÖLELİKTİR.
CAHİLLİK GÜÇTÜR.

Dilin ise 'YeniSöylem' adlı sözlüklerle basite indirgendiği bir dünya. Örneğin; Güzel sözcüğünü güzel değil diyerek olumsuzlaştırabiliyoruz o halde  kötü sözcüğüne ne gerek var?.. Ne kadar kelime o kadar fazla farklı düşünce demektir, amaç halkı düşünce suçundan arındırmak bu yeni dille birlikte.

Aşk gibi insani tüm duygular yasak. Aşık olmak, mutlu olmak, üzgün olmak ve daha nicesi yasak -ama pardon herhangi bir kural ya da yasak yok demiştim değil mi? -

İnsanların tüm öfkelerini atmaları için "İki Dakikalık Nefret" denilen törenler düzenlenerek tüm tele-ekranlara "Halk düşmanı Emmanuel Goldstein"in yüzü konulur ve iki dakika sona erinceye kadar halkın tüm öfkesini boşaltması beklenir. - Sizce de insandan çok robotu anımsatan bir halk profili yok mu? -

Tüm dergi gazetelerde ve filmlerde ise savaş konu alınıyor. Çocuklarınızın bu tür şeylerden inanılmaz zevk aldığını, en ufak düşünce suçunuzda sizi ele vermekten çekinmeyeceğini düşünsenize?

Sanırım bu dünyayla ilgili yazacağım şeyler bitmeyecek, en iyisi mi geri kalanını siz okuduğunuzda öğrenin :) ... Tekrar kitaba dönelim; Winston'un ilk olarak bu düzeni tuhaf bulmasıyla başlıyor hikaye, bir şeyler yanlış bir şeyler eksik... Eski bir antika dükkanından aldığı bir deftere günlük tutma kararı alıyor, çünkü her şey o kadar hızlı değiştiriliyor ki geçmiş hakkında emin olma içgüdüsüne karşı koyamıyor. - Bu arada yazı yazmak da yasak, söyle-yaz denilen cihazları kullanmalısınız - Günlük yazmayı eliyle gizlice yapmalı, çünkü günlük tutmak, içinde ne yazarsa yazsın farketmez, bir düşünce suçu...

"Düşünce suçu, ölümü gerektirmez: Düşünce suçunun KENDİSİ ölümdür."

"Özgürlük, iki kere iki dört eder diyebilmektir."

"NASIL'ını anlıyorum; NEDEN'ini anlamıyorum"

Çevresinde olup bitenleri sorgulamaktan kendini alıkoyamayan Winston daha sonraları bir başka suç işledi... Aşık oldu... Julia ile sırf sadece partiye karşı başlayan hisler sonrasında aşka dönüştü. Birbirlerine yakalandıklarında dahi her şeyi ele verseler dahi birbirlerine ihanet etmeyecekleri sözü verdiler. Herşeye ihanet etseler de aşklarına asla. -Daha sonra ne mi oldu dersiniz?-

Yakalandılar. Sevgi Bakanlığı'nda sorguya alındılar. -Sorgu dediğime bakmayın, insanlıklarından çıkacak kadar aşağılandılar, işkenceye maruz kaldılar ve daha nicesi... Taa ki düşünmeleri istenilen şeyi düşünmeleri sağlanana kadar...- Sonra mı? Kitaptan kısa bir alıntı yaparak burada bırakacağım yazımı...

-İnsan insana nasıl hükmeder Winston?
Winston biraz düşünüp, "Acı çektirerek" dedi.
"Tamam işte. Acı çektirerek. Boyun eğmek yetmez. Acı çekmiyorsa, kendi iradesine değil de senin iradene boyun eğdiğinden nasıl emin olacaksın? Hükmetmek, acı çektirmekle ve aşağılanmakla olur. Hükmetmek, insanların zihinlerini darmadağın etmek, sonra da dilediğin gibi yeniden biçimlendirerek bir araya getirmekle olur. Nasıl bir dünya yaratmakta olduğumuzu anlamaya başladın mı şimdi? Eski reformcuların hayalini kurduğu o enayi, zevk düşkünü ütopyaların tam tersi bir dünya. Korku, ihanet ve azap dolu bir dünya, ezmenin ve ezilmenin dünyası, kendini yetkinleştirdikçe daha az acımasız olacak terde daha da acımasız olan bir dünya. Bizim dünyamızda ilerleme, daha fazla acıya doğru bir ilerleme olacak. Eski uygarlıklar ya sevgi ya da adalet üstüne kurulduklarını öne sürüyorlardı. Bizim uygarlığımız ise nefret üzerine kurulu. Bizim dünyamızda korku, öfke, zafer ve kendini aşağılamadan başka bir duyguya yer yok. Başka ne varsa hepsini yok edeceğiz, hepsini. Devrim öncesinden bu yana süregelmiş düşünce alışkanlıklarını daha şimdiden kırıyoruz. Çocuk ile ana baba, insan ile insan, kadın ile erkek arasındaki bağları kopardık. Artık hiç kimse karısına, çocuğuna ya da arkadaşına güvenmeyi göze almaz. İleride kimsenin karısı ve arkadaşı olmayacak. Çocuklar, tıpkı tavuğun altından alınan yumurtalar gibi, doğar doğmaz annelerinden alınacak. -....- Parti'ye sadakat dışında sadakat diye bir şey olmayacak. Düşmanı bozguna uğrattıktan sonra atılan zafer kahkahası dışında hiçbir kahkaha atılmayacak. Sanat, Edebiyat, Bilim diye bir şey olmayacak. Kadiri mutlak olduğumuzda bilime gereksinimimiz kalmayacak. Güzellik ve çirkinlik arasında hiçbir ayrım olmayacak. Yaşamın tüm zevkleri yok edilecek. Ama durmadan büyüyen ve gittikçe ustalaşıp yetkinleşen bir iktidar esrikliği her zaman var olacak; bunu hiç aklından çıkarma Winston. Zafer heyecanı, umarsız düşmanı ezip geçmenin coşkusu her zaman, her an yaşanacak. Geleceğin resmini görmek istiyorsan, bir insan yüzüne basmış bir postal getir gözlerinin önüne, sonsuza dek."

- Sizcede özgürlüğün ne demek olduğunu öğrenmek için iyi bir tercih değil mi bu kitap? -
Yazının sonuna kadar geldiğiniz için teşekkür ederim. Keyifli okumalar herkese!!

20 Nisan 2015 Pazartesi

Meleğin Düşüşü-Susan Ee

     

Kanatsız bir melek ne işe yarar?
untitledKıyamet melekleri yeryüzüne inip tüm dünyayı yakıp yıktığından bu yana altı hafta geçti. Gündüzleri sokak çeteleri hüküm sürüyor, geceleri korkunun ta kendisi.
Bir gün savaşçı melekler küçük bir kızı kaçırdılar, tekerlekli sandalyeye mahkum, aç biilaç halde, ufacık bir kızı. Kızın ablası, Penryn, kardeşini kurtarmak için elinden geleni ardına koymayacak. Buna, aslında düşmanı olan bir melekle bir anlaşma yapmak dahil olsa bile.
Raffe, kanatları kesilmiş, gücünü yitirmiş bir melek. Binlerce yıl savaştıktan sonra şimdi hayatı, gencecik bir kızın ellerinde. Penryn ve Raffe, korkunun ve tuhaf yaratıkların hüküm sürdüğü bir dünyada bir başlarınalar, hayatta kalmak için de birbirlerine ihtiyaçları var.
Her şeye rağmen sağ kalıp düşman meleklerin inine gitmeliler. Penryn burada kardeşini bulmayı umut ediyor. Raffe ise binlerce yıllık düşmanlarına karşı tek başına savaşıp kanatlarını ve eski gücünü yeniden kazanmayı.
Veee şimdi sıra benim yorumuma geldi.
Bu kitabı aldığım sırada başka bir kitap okuyordum.O kitabı bitirmeden buna başlamak istememiştim fakat heyecanıma yenik düştüm :) Ve bir okuyuşta bitirdim :(..Siz düşünün artık nasıl güzel olduğunu :))
Dünyayı kötü melekler ele geçirdi..İnsanlar yaşamaktan ve yemek yemekten başka hiç bir şey düşünemez duruma gelmiş.Penryn da kız kardeşi Paige’nin ve annesinin güvenliğini sağlamak için Silikon Vadisi’ne gitmeye karar verir.Tabii bu yolculuğu gece yapmaları gerekiyor ,çünkü gündüzleri sokak çeteleri her yeri yağmalamakla meşgul.
Penryn’la ailesi kaçarken beş meleğin bir melekle kavga ettiğini ve bu meleğin kanatlarını kopardıklarını görür.Ailesini korumak için dikkatleri dağıtmaya karar verir.Kanatları koparılan meleğe yardım eder.Ve diğer melekleri oradan uzaklaştırmayı başarırlar.Ama kötü haber: melekler Paige’yi(Penryn’ın kız kardeşi) de yanlarında götürür.
Penryn kardeşini kurtarmanın tek yolunun Raffe’den(kanatsız meleğimiz) geçtiğini bildiği onu için saklar,iyileştirdikten sonra da kardeşini bulması için Raffe’yi ikna eder.
Olay Penryn’ın kardeşini bulması ve Raffe’nin de tekrar kanatlarına kavuşması için başlarından geçen olayları anlatıyor.Tabii her şey bu kadar basit değil.Sonuçta melek denildiğinde aklımıza hep iyi şeyler gelir,ama bu kitabın melekleri kötü tarafta.
Kitap çok sürükleyiciydi, Dili de ağır değildi ve genelde bayan yazarların yazdığının aksine içinde ”aşk” kavramı neredeyse hiç denecek kadar azdı.Tabii ikinci kitapta ne olacak bilmiyorum,çünkü daha ikinci kitabı alamadımm :( Ve serinin devamını okumak için can atıyorum.
Neyse şimdilik bu kadar bir sonraki sefere Kıyamet Sonrası’nı -da- konuşmak dileğiyle…Kendinize güzel bakın :)
Son olarak sizin için kitaptan en etkilendiğim bazı satırları da eklemek istiyorum;

///"Raf-fe",diye ağrı ağır tekrarladım."Kulağa hoş geliyor."
/// -Bir şeyleri allayıp pullamada iyi olsaydım sana tumturaklı bir hikaye uydururdum.Ama işin aslı hepimiz karanlıkta sendeliyoruz.Bazen korkunç bir şeye çarpıyoruz.
     - -Bazen karanlıkta sendelerken güzel bir şeylere çarparız.
///-"Ya girmemize izin vermezlerse?"
   -"Verecekler",dedi arka koltuğun altında saklandığı karanlıktan.   
                    -"Ne malum?"
  -"Çünkü onların aradığı şey sen de var."
  -"Neymiş o?"
 -"Güzelsin."Gölgelerden gelen bir okşayış gibiydi sesi.